6 Ocak 2011 Perşembe

Wikileaks Yeni Nesil Gazeteciliğin Öncüsü mü?

            Wikileaks’in tartışma konusuna neden olduğu bir diğer alan da gazetecilik. Wikileaks medya gündeminde zirveye oturduğu sıralarda, Wikileaks’in klasik gazetecilik anlayışını kökten değiştirdiğine yönelik görüşler ortalığa sürüldü. Bu görüşe katılmayan diğer bir kesim ise Wikileaks’in gazetecilik bile olmadığını savunmaya devam etmekte. Bu kesim gazetecilik faaliyetinde haberin süzgeçten geçirilip tekrar yorumlanmasını bir gereklilik olarak görüp, asıl haberciliğin haberi okuyucuya hazırlamak olduğunu ileri sürmekteler. Bu iki görüşün detaylarına inmeden önce gazeteciliğin temeline ve gerektirdiklerine bakmamız gerekiyor.

            Genel bağlamda gazetecilik terimi: olayları, meseleleri ve trendleri soruşturma ve geniş insan kitlelerine bildirme eylemini ifade eder. Gazetecilik üzerine ilk tartışmalar modern gazeteciliğin şekil almaya başladığı 1920’lere dayanır. Yazar Walter Lippman ve Amerikan Filozofu John Dewey arasındaki tartışma, gazeteciliğin rolü üzerinde yoğunlaşır. Onların değişik felsefeleri halen gazeteciliğin toplum ve ulus devlet üzerindeki rolü üzerine süren tartışmaları karakterize etmeye devam ediyor.
           
            Lippmann’a göre gazetecinin rolü bir aracı veya halk ve karar alan elitler arasında çevirmen olarak davranmaktır. Gazeteci aracı olur. Elitler konuştuğunda gazeteci dinler ve bilgiyi kaydeder, sonra onu damıtır özünü çıkartır ve halkın tüketimine sunar. Onun bu görüşünün arkasında yatan fikir, halkın modern toplumlarda gelişen ve daha karmaşık bir hal alan bilgi sağanağında, gelen haberi parçalara ayırıp özümseme pozisyonunda olmamasıydı. Bu nedenle kitleler için haberi filtreleyecek bir aracı şarttır. Lippman’a göre: “ Halk karışık politik meseleleri anlayacak kadar akıllı değildir. Bu yüzden halk, elitlerin verdiği kararları yalın ve basit bir hale getirmek için yorum yapacak birisine ihtiyacı vardır”. Bu gazetecinin rolüydü. Lippman her zaman halkın verecekleri oylarla elitlerin karar alım süreçlerini etkileyebileceklerine inandı. Bu sırada, elit (örneğin politikacılar, karar yapıcıları, bürokratlar, bilim insanları vb) gücü yönetme işini sürdürmeliydi. Lippman’ın dünyasında, gazetecinin rolü halkı elitlerin ne yaptığı konusunda bilgilendirmekti. Aynı zamanda, yönetilenler oylarıyla son sözü söylerken gazeteci, elitler üzerinde bekçi köpeği gibi bir etkiye sahip olması gerekmekteydi.  Bu durum etkili olarak halkı güç zincirinin dibinde tutmakta, elitler arasında kuşaktan kuşağa geçen bilgi akışını yakalamalarını sağlamaktaydı.
           
            Diğer taraftan, Dewey’e göre, halk sadece elitler tarafında yaratılan meseleleri anlama kapasitesine sahip değil, aynı zamanda kararların halk forumlarında tartışıldıktan sonra verilmesini sağlama kapasitesine de sahipti. Meseleler baştan aşağı dikkatlice incelendiği zaman, en iyi fikir yüzeye çıkacaktı. Dewey her zaman gazetecinin basitçe enformasyonu aktarmaktan daha fazlası yapması gerektiğine inandı. Gazeteci çıkarılan politikaların sonuçlarını da tartmalıydı. Zaman geçtikçe, onun fikirleri çeşitli derecelerde yerine getirildi ve daha sıkça “toplum gazeteciliği (Community Journalism)” olarak bilinen hale geldi.
Tarihten günümüze kadar gelen bu iki görüşten, Lippman’ın görüşüne göre Wikileaks herhangi bir yorum yapma, bilgiyi filtreleme, yeniden üretme gibi bir çaba içerinde olmadığından gazetecilik sıfatını taşımaya layık olamıyor. Fakat Dewey halkın ham bilgiyi yorumlayıp, yeniden üretebilme kapasitesi olduğunu düşündüğü için gazetecinin haberi halkın anlayacağı bir formata dönüştürmesine gerek kalmıyor. Bu noktada gazetecinin görevi bilgiyi kaynağından alıp halka ulaştırıp ulaştırmama kararını vermek ve bu kararı verirken de sonuçları da göz önünde bulundurarak bilgi aktarımını sağlamak. Dolayısıyla bu perspektiften Wikileaks’in faaliyetlerini tanımlamak için gazetecilik terimi kullanılabilinir.
           
            Günümüzde sosyal yaşamın değişmesine bağlı olarak gelişen, mevcut verinin nasıl etkili kullanılacağı, anlaşılacağı, iletileceği ve bu veriye bağlı hikâyelerin nasıl üretileceği bilgisi gazeteciliğe yeni bir hayat vermede çok büyük bir fırsat olabilir.
Bu sosyal gelişim “data-driven journalism” adı verilen gazeteciliğe yeni bir yaklaşımı da beraberinde getirdi. Türkçeye veri gazeteciliği olarak yansıyan bu yeni gazetecilik türü temelinde bilgiye özgürce ve şeffaf şekilde ulaşabilme talebini bulunduruyor. İnternet bir bakıma açık kaynak olarak fonksiyon görüyor. Gazetecilik eğitimine de ihtiyaç duymadığı için yurttaş gazeteciliğiyle de örtüşüyor. Yani herkes gazeteci olabiliyor. Bianet.org yazarlarından Nihat Halıcı’ ya göre “Wikileaks internet gazeteciliği yapmıyor, ama misyon ve teknik imkânları itibariyle gazeteciliği değiştiren bir platform konumunda. Tür olarak "data driven Journalism" adı verilen bir sınıfa giriyor. Sıradan internet kullanıcısı Wikileaks'e girdiğinde belki okuyacak bir şey bulamaz. Ama Wikileaks'in Irak'taki kayıp tutanakları bir gazeteci tarafından incelenip haberleştirildiğinde, grafiklerle, hareketli görüntülerle zenginleştirildiğinde ortaya bambaşka bir malzeme çıkar.”
Dolayısıyla Wikileaks direkt olarak anlaşılabilir haber sağlamasa da, klasik gazetecilik için önemli materyal sağlıyor. Fakat bir internet sitesine saf materyal koymanın gazetecilik parametrelerine uymadığını öne süren akademisyenler, Wikileaks’in yine de gazetecilik yaptığını düşünmüyorlar. Çünkü veri gazeteciliği terimi ile ortaya atılanın klasik gazetecilik fonksiyonlarını tam yerine getiremeyeceğini söylüyorlar. Bu görüşü savunanlardan birisi de Columbia Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'nin Dekanı Profesör Nicolas Lemann. Wikileaks’in gazetecilik yapıp yapmadığına yönelik bir soru üzerine, Lemann şu cevabı veriyor: “Pulitzer'le ilgili görevimi bir kenara bırakarak, sadece size Gazetecilik Fakültesi Dekanı olarak yanıt verirsem, ben Wikileaks'in profesyonel anlamda gazetecilik yaptığını düşünmüyorum. WikiLeaks, web sitesinde gazetecilere ve medya kurumlarına saf materyal sağlıyor ama bunun elden geçip halka ulaşması için bir gazetecilik çabası içinde değiller. İnternet sitesine saf materyal koymak profesyonel bir gazetecilik aktivitesi olarak düşünülemez. Burada ne olduğuna bakarsak, onlarca kaynak tek bir tuşa basarak, ABD hükümetinin gizli dokümanlarını Assange'a gönderiyor. Assange'da da bir başka düğmeye basıp, tüm ham dokümanları 'elde edilebilir' hale getiriyorlar. Onları hiçbir şekilde yorumlayıp, analiz edip haberleştirmeden sadece dokümanları halka sunmak bence gazetecilik değildir. Bu sadece sürecin bir parçası. Saf doküman sağlamakla, bu saf dokümanlardan haber veya analiz üretmek arasında büyük bir fark vardır. WikiLeaks gazetecilik yapmıyor ama mesela NY Times'ın ne yaptığına bakarsanız, ekipleriyle oturup okuyup, sınıflandırıp, haberleştiriyorlar. Onların yaptıklarıdır gazetecilik. Yani burada WikiLeaks sadece birinci el kaynakları sağlıyor gazetecilere. Bu nedenle ben gazetecilik yaptıklarını söyleyemiyorum.”

            Her ne kadar Wikileaks’in gazetecilikle bir ilgisi olmadığını düşünen akademisyenler olsa da, bunların aksine Wikileaks’i medya için önemli bir yapı taşı olarak gören akademisyenler de yok değil. Örneğin Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu Wikileaks’i “yeni bir medya düzeninin başlangıcı” olarak görüyor. Ona göre Wikileaks küresel medya anlayışında çok önemli değişikliklere neden olacak. Bunun en önemli sebepleri de devletsiz ve ulussuz bir medya olması bunun yanında da anti hiyerarşik-anti otoriter olması. Kendisi bu görüşlerini şöyle dile getiriyor : “Wikileaks’i yeni bir medya düzeninin başlangıcı, miladı olarak ilan edebiliriz. Çünkü geleneksel medya dediğimiz medya, ne yazık ki görevini icra etmiyor. Birilerinin çıkıp geleneksel medyaya, senin görevin şu, sen bu kadar zamandır bunu niye yapmıyorsun, bak işte biz yaptık, bu iş böyle yapılır, demesi, onun önüne geçmesi gerekiyordu. Bu anlamda Wikileaks bir tür öncü ve geleneksel medyada yurttaş gazeteciliği için de başlangıçtır. Bir kere Wikileaks’in anti hiyerarşik, anti otoriter bir yapısı var, kar amacı taşımıyor. Assange’ın da dediği bu: “Şeffaf bir toplum yaratmak istiyoruz, bizden saklanan bilgileri yayınlayacağız” diyor. Dolayısıyla bu belgelerin yayınlanmasını, günümüzün yeni bir tür araştırmacı gazetecilik örneği olarak da tanımlamak mümkün.”

            Bu bilgilerden çıkarımla, Wikileaks’in gazetecilik bağlamında alıştığımız anlamda bir gazetecilik faaliyeti sergilediğini söyleyemesek de, kendisinden sonra gelecek olan emsalleri için yurttaş gazeteciliğinin kapılarını aralamış bir mecra olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca ulussuz ve devletsiz küresel kümülatif bir mecra olmasının ona kazandırdığı uluslar üstü konum, onu ulus devletlerin medyayı kontrol etme çabalarının dışında güvenli bir yere koyuyor. Zaten her türlü çabaya rağmen farklı ülke alan adlarına sahip bir çok adresi ile yayına devam etmesi, Wikileaks’in devlet otoritesi ve kurulu otoriter düzene karşı ne kadar dayanıklı olduğunu gözler önüne seriyor. Bu nedenle de hep hayal edilen tüm güçlerden bağımsız ve tüm baskılara dayanıklı medya modelinin bir prototipi niteliğinde.

                                                                                                                                   
                                                                                                                              Ümit TERZİ
(NOT:Current Issues in Media Dersi için yazılan bir yazının bir bölümünden alınmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder